Tarih: 26 Ekim 2010
Yer: Avustralya, New South Wales (Yeni Güney Galler)
Yer: Avustralya, New South Wales (Yeni Güney Galler)
15 kişilik avcı grubu, kabile
halkının girmeye en çok korktuğu eski ormanın kenarında son molalarını verdi.
Maksatları yaban hayvanı bolluğu bulunan ve aynı zamanda görünmez tehlikelerle
dolu bu ormanda birkaç gün avlanıp köylerine yiyecek av etiyle dönmekti.
Şafakla birlikte üçerli gruplar halinde tüm av silahları ve malzemeleriyle
ormanın çeşitli bölgelerine dağılmaktı planları. Her grupta en az biri daha
önce bu ormanda avlanan tecrübeli bir avcı ve ormanı hiç bilmeyen gençler vardı.
Tecrübeli avcılar hem ormanı daha iyi biliyorlardı hem de avcılık yetenekleri oldukça
iyiydi. Gençler ise onların yanında ormanı ve avlanma tekniklerini öğreniyorlardı.
Bu düzen içinde, planlandığı şekilde üçerli dört grup aralarında yaklaşık
ellişer metre arayla ve farklı istikametlerde ormana girdi. Dördüncü üç kişilik
grup ise orada kalıp kampı korumakla görevliydi. Avcı grupların getirdiği
etleri kendi yöntemleriyle bozulmayacak şekilde stoklamak da onarın görevleri
arasındaydı. Çünkü avlananlar bir av yakaladıklarında, geldikleri yönden geri
dönerek ormanın kenarında kurdukları kampa avlarını bırakıp tekrar ormana
dönüyorlardı. Bu şekilde iki gün geçirdiler ve bütün kabileye neredeyse iki ay
yetebilecek av eti stoklamışlardı.
Avda geçirecekleri son bir gün daha kalmıştı.
Lakin sonuncu gün gökyüzü kara bulutlarca istila edilmişti ve şiddetli bir fırtınanın
habercisiydiler. Avcılar ilk başta böyle bir günde ava çıkmak istemeseler de
aralarında en tecrübeli ve yaşlı olanı onları birkaç saatliğine fazla
uzaklaşmadan avlanmaya ikna etmişti. Gruplardan birinde iki tecrübeli, bir de genç
ve tecrübesiz bir avcı vardı. Genç olan sürekli gruptan uzaklaşıp kendi başına bir
şeyler yapmanın derdindeydi. Maksadı kendini ispat etmekti. Diğer iki tecrübeli
avcının kendisini sürekli uyarmasına ve durdurmaya çalışmasına pek kulak
asmıyordu. Nitekim genç avcı farkında olmadan diğer ikisinden fazlaca uzaklaştı
ve vahşi ormanın içinde yönünü kaybetti. Heyecan ve panik içinde umutsuzca sağa
koşuşturdu ve yorgun düştü. Biraz dinlendikten sonra kampın bulunduğunu tahmin
ettiği yöne doğru yöneldi ama o yönün yanlış yön olduğunun ve gitgide ormanın
derinliklerine doğru koştuğunun farkında bile değildi. Hatta daha hızlı yol
alabilmek için üzerindeki ağırlıkları ve silahları da atmıştı. Nasıl olsa son
gündü ve onlar için av silahı yapmak basit bir işti ve zaten biraz daha yol
alırsa kampa varacağını düşünüyordu. Lakin yanılıyordu. Grubun diğer iki
tecrübeli üyesi onu aramaya başlamışlardı bile. Vakit yaklaşık öğleden sonra olmasına
rağmen gökyüzünü kaplayan kara bulutlar ve kasvetli ormanın tavanını kaplayan
ağaç dallarının ve dalından henüz düşmemiş yayvan yaprakların etkisiyle neredeyse
gece gibiydi. Genç avcı uzun süre aynı yöne koşmasına rağmen ormanın sınırını yahut kamp falan
göremedi. Kaybolduğunu anladığında iş işten geçmişti. Ormanın yaklaşık on
kilometre kadar içerisindeydi. Bu düz yolda az bir mesafe gibi görünse de böyle
bir orman için aynı şey söz konusu değil. Artık iyice yorgun düşen avcı kendine
sığınak bulup orada dinlenmeyi ve geceyi geçirmeyi düşünmeye başladığı sırada beynine
saplanan çok ani ve şiddetli ağrı sebebiyle bu düşüncesini gerçekleştiremedi.
Yere yığılıp kaldı, burada iki gün boyunca bilinçsiz bir şekilde koma uykusuna
yatacak ve Lorenzo olarak uyanacaktı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder