5 Haziran 2014 Perşembe

Kayıp Ruhlar (6)

Tarih: 26 Ekim 2010
Yer: Avustralya, New South Wales (Yeni Güney Galler)

15 kişilik avcı grubu, kabile halkının girmeye en çok korktuğu eski ormanın kenarında son molalarını verdi. Maksatları yaban hayvanı bolluğu bulunan ve aynı zamanda görünmez tehlikelerle dolu bu ormanda birkaç gün avlanıp köylerine yiyecek av etiyle dönmekti. Şafakla birlikte üçerli gruplar halinde tüm av silahları ve malzemeleriyle ormanın çeşitli bölgelerine dağılmaktı planları. Her grupta en az biri daha önce bu ormanda avlanan tecrübeli bir avcı ve ormanı hiç bilmeyen gençler vardı. Tecrübeli avcılar hem ormanı daha iyi biliyorlardı hem de avcılık yetenekleri oldukça iyiydi. Gençler ise onların yanında ormanı ve avlanma tekniklerini öğreniyorlardı. Bu düzen içinde, planlandığı şekilde üçerli dört grup aralarında yaklaşık ellişer metre arayla ve farklı istikametlerde ormana girdi. Dördüncü üç kişilik grup ise orada kalıp kampı korumakla görevliydi. Avcı grupların getirdiği etleri kendi yöntemleriyle bozulmayacak şekilde stoklamak da onarın görevleri arasındaydı. Çünkü avlananlar bir av yakaladıklarında, geldikleri yönden geri dönerek ormanın kenarında kurdukları kampa avlarını bırakıp tekrar ormana dönüyorlardı. Bu şekilde iki gün geçirdiler ve bütün kabileye neredeyse iki ay yetebilecek av eti stoklamışlardı.

Avda geçirecekleri son bir gün daha kalmıştı. Lakin sonuncu gün gökyüzü kara bulutlarca istila edilmişti ve şiddetli bir fırtınanın habercisiydiler. Avcılar ilk başta böyle bir günde ava çıkmak istemeseler de aralarında en tecrübeli ve yaşlı olanı onları birkaç saatliğine fazla uzaklaşmadan avlanmaya ikna etmişti. Gruplardan birinde iki tecrübeli, bir de genç ve tecrübesiz bir avcı vardı. Genç olan sürekli gruptan uzaklaşıp kendi başına bir şeyler yapmanın derdindeydi. Maksadı kendini ispat etmekti. Diğer iki tecrübeli avcının kendisini sürekli uyarmasına ve durdurmaya çalışmasına pek kulak asmıyordu. Nitekim genç avcı farkında olmadan diğer ikisinden fazlaca uzaklaştı ve vahşi ormanın içinde yönünü kaybetti. Heyecan ve panik içinde umutsuzca sağa koşuşturdu ve yorgun düştü. Biraz dinlendikten sonra kampın bulunduğunu tahmin ettiği yöne doğru yöneldi ama o yönün yanlış yön olduğunun ve gitgide ormanın derinliklerine doğru koştuğunun farkında bile değildi. Hatta daha hızlı yol alabilmek için üzerindeki ağırlıkları ve silahları da atmıştı. Nasıl olsa son gündü ve onlar için av silahı yapmak basit bir işti ve zaten biraz daha yol alırsa kampa varacağını düşünüyordu. Lakin yanılıyordu. Grubun diğer iki tecrübeli üyesi onu aramaya başlamışlardı bile. Vakit yaklaşık öğleden sonra olmasına rağmen gökyüzünü kaplayan kara bulutlar ve kasvetli ormanın tavanını kaplayan ağaç dallarının ve dalından henüz düşmemiş yayvan yaprakların etkisiyle neredeyse gece gibiydi. Genç avcı uzun süre aynı yöne koşmasına rağmen ormanın sınırını yahut kamp falan göremedi. Kaybolduğunu anladığında iş işten geçmişti. Ormanın yaklaşık on kilometre kadar içerisindeydi. Bu düz yolda az bir mesafe gibi görünse de böyle bir orman için aynı şey söz konusu değil. Artık iyice yorgun düşen avcı kendine sığınak bulup orada dinlenmeyi ve geceyi geçirmeyi düşünmeye başladığı sırada beynine saplanan çok ani ve şiddetli ağrı sebebiyle bu düşüncesini gerçekleştiremedi. Yere yığılıp kaldı, burada iki gün boyunca bilinçsiz bir şekilde koma uykusuna yatacak ve Lorenzo olarak uyanacaktı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder