13 Eylül 2014 Cumartesi

Düşünceler, Düşündükçe Delirmeceler

MİKRO ALEMDEN MAKRO ALEME

"Ali'nin Misketleri"



Gökyüzü aniden karanlığa büründü. Tekrar parladı, tekrar karanlığa büründü. Hortumlar, fırtınalar, yıldırımlar, depremler, ses patlamaları. Dev kütleler dağılıp, saçılıp yer değiştiriyor, alev topu gibi meteorlar düşüyor, düştükleri yerde derin çukurlar, obruklar, kraterler, ateş, duman ve toz bulutları oluşturuyorlardı. Etrafa saçılan toz toprak ve parçacık önce gökyüzüne kadar yükseliyor, sonra kilometrelerce uzakta yere düşüyordu. Alevler yükseliyor, sular kaynıyor, hava, ateş, su, toprak, dört element adeta çıldırmışcasına kavga ediyordu. Böylesine bir dehşet ve korkutucu bir olay görülmemişti ve böyle bir yerde hayatta kalmak şöyle dursun, biten hayatın yeniden yeşermesi bile mümkün görünmüyordu. Ya da belki milyon yıllar sürebilirdi.
Bütün bunlara sebep neydi peki durup dururken? Allah (c.c) bize kızmış mıydı? Kıyametimiz miydi bu?

HAYIR.

Bizim mahallenin küçük zıpırı Ali'nin cebinde şıkırdattığı 3-5 misketin kıyametiydi.
Şimda "Oha! böyle bir şey mümkün mü?" diyenler varsa lütfen demesin. 


Bakalım mümkün mü?
Şimdi misketi oluşturan camın ana hammaddesi silisyum (SiO2) elementinin özelliklerine bir bakalım. Atom numarası 14, yani 14 protona sahip. Elektron dizilimi 2-8-4 şeklindedir. Neyse silisyumun seceresini saymayalım. Atomun etrafında güçlü nükleer kuvvet sayesinde yörüngede dönen elektronlar, çekirdeğindeki nötron ve protonlar, onları oluşturan quarklar ve henüz keşfedemediğimiz atomaltı parçacıklar vs. Siz de bir benzerlik görebildiniz mi? Uzay, galaksiler, yıldızlar, göktaşları, samanyolu gökadası (milk way), hatta bize doğru gelmekte olan ve bilmem kaç milyar yıl sonra çarpışacak olduğumuz Andromeda gökadası. Hayatımız, güneşimiz, onun etrafında dönen gezegenler, dünyamız ve üzerinde yaşayan bizler, bizim de içimizdeki mikro alemler. Demek istediğim Ali'nin misketlerinin içinde de yaşayan bir alem, dönen bir devran. Nasıl ikna oldunuz mu? Öyle hemen ikna olmayın. Şüphesiz biz, yüce yaradanın bizim bilmemize izin verdiği kadarını bilebilir ve keşfedebiliriz. Sorgulamak yaradılışımızda var ya... Bu da benim uzun zaman önceden beri kendi kendime sorduğum bir konuydu paylaşmak istedim.

Beni yakından tanıyanlar bilir, bilmeyenler ve konuya çok materyalist yaklaştığımı düşünenler için belirtme gereği duyuyorum. Ben materyalist, darwinist, ateist, paganist, budist, putperest veya dinsiz biri değilim.

Okuduğunuz için teşekkürler. Sağlıcakla kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder