"ADEMOĞLU" (Kesit 4)
…Raman
ve arkadaşlarının ticaret için gittikleri yer büyük Mormoth şehriydi.
Göçebe köyüne at koşumu üç günlük mesafedeydi. Etrafı safi kayadan
yüksek dağlarla çevrili, dümdüz ve geniş bir alanda kurulu olan şehre,
sarp kayalıklar kuzey ve güney yönlerinden iki geçit veriyordu yalnızca.
Ayrıca şehrin etrafı taştan örülmüş yüksek surlarla çevriliydi. Bu
geçitler ve oralara açılan iki bölmeli yüksek sur girişlerinin dışında
hiçbir yönden şehre girilemezdi. Kısacası son derece korunaklı bir
konumdaydı bu şehir. Eski kral Yüce Mormoth zamanında asırlar önce
kurulan ve onun soyu tarafından yönetilen bu şehir tarihte hiçbir devlet
veya ordu tarafından fethedilememişti. Şimdi bu şehrin, en cesur
askerlerinin, cellatların ve hücre muhafızlarının bile girmeye cesaret
edemediği en derin ve karanlık zindanlarından birinde, saçıyla aynı
uzunlukta, birazda pislik ve çamura bulanmış beyaz sakalı, gür beyaz
kaşları, kırış kırış ama bakınca insana güven veren siması, kömürümsü
taşlara yatmaktan kara kara olmuş tombul yanaklarıyla bir ihtiyar sağ
yanı üzerine yatmış eski dilde bir şeyler mırıldanıyordu. Yüzü gözü
çamur ve pislik içinde olsa bile yumuk göz kapaklarının ardından yeşil
renkli gözleri parlıyordu.
Peki ama kim bu ihtiyar ve zindanda
ne işi vardı? Bir nedenden ötürü geldiği Mormoth şehrinde kralın emriyle
yakalatılan bu gezgin ihtiyar, herkesçe tanınmasa da bazıları
tarafından Bilge Gezgin Fantirn olarak biliniyordu. Neredeyse yirmi
kuşak görecek kadar yaşı olan Fantirn’in yakalanıp zindana hapsedilme
nedeni ise şüphesiz çok uzun yıllar yaşadığı için sahip olduğu ve
kimsenin bilmediği sırlardı. Bunlardan krala gerekli olanı ise Raman’ın
Habil’e kadar uzanan atalarından miras kalan ve bizim daha önce “Emanet”
diye bahsettiğimiz gizemli anahtar. Kral anahtarın varlığından
haberdardı lakin nerede ve kimde olduğunu bilmiyordu. İşte bu bilgiyi de
zavallı ihtiyar bilge Fantirn’in ağzından dayanılmaz işkencelerle ve
çeşitli simya yöntemleriyle söküp almayı başarmış ve onu ölüm
zindanlarına hapsetmişti. Bilge Fantirn her ne kadar bu bilgiyi ölümü
pahasına da olsa vermeyecekse bile bilinci dışında gerçekleşmişti.
Raman’ın göçebe köyüne yapılan saldırının asıl amacı da buydu.
O sıralarda Raman’ın köyünde;
Raman, karısı, bebeği ve yanında gelen iki arkadaşıyla birlikte hala
alevleri sönmemiş köyüne döndüğünde diğer adamların kimisini
ölülelerinin başında, kimisini, yağmadan kalan eşyalarını toplarken,
kimisini perişan vaziyette oturmuş ağlar vaziyette, bir diğer ikisini de
kendi aralarında tartışırken buldu. Darmadağın olmuşlardı. Cesetlerin
hepsini sırayla bir yere dizmişler ve ne yapacakları konusunda
kararsızca Raman’ı beklemişlerdi. Raman tartışan iki adamın yanlarına
gitti ve söze karıştı;
"Ne oluyor? Neden tartışıyorsunuz?
Adamlardan biri soru ile cevap verdi.
"Şimdi ne yapacağız Raman? Her şeyimiz elimizden alındı.
Eşlerimizi, çocuklarımızı, akrabalarımızı katlettiler. Kim bunlar,
bizden ne istediler?
O sırada ölen anne-babasının başında çömelmiş
ağlamakta olan başka bir adam hışımla yerinden kalktı ve doğrudan
Raman’ın üzerine yürüdü. Yükselen alevlerin ışığından aydınlanan
yüzündeki ifade korkutucuydu, fakat parlayan gözyaşlarından ağladığı
belli oluyordu. Ramanın yanına kadar geldi ve yüksek sesle;
"Hepsi senin yüzünden. Buraya emaneti aramak için geldiler. İşe yaramaz
bir anahtar parçası yüzünden ailelerimiz katledildi, köyümüz
yağmalandı, yuvalarımız yıkıldı.
Bir diğeri ondan cesaret alıp atıldı.
"Benim de ailemden hiç kimse kalmadı. Şimdi ne yapacağız? Nereye gideceğiz?
Raman sükunetini koruyarak, hep bir ağızdan ve sürekli aynı şeyleri
bağırıp çağırarak söyleyip duran kalabalığı, ellerini avuç içleri aşağı
bakacak şekilde açıp sallayarak susturmaya çalıştı. Elbette bu hareket
böyle gergin bir ortamda yeterli olmamıştı. Sonunda dayanamadı ve gür
bir sesle bağırdı.
"Yeter! Susun artık. Kayıplarınız için
üzgünüm. Benim de iki çocuğum ortada yok, ölülerini bulamadım. Bu haydut
sürüsünün bize bunu neden yaptığını bilmiyorum. Eskiden beri bunlardan
hep zulüm gördük. Sürüldük, köleleştirildik, işkencelerine maruz kaldık.
Babam sırf göçebe bir köylü olduğu için Mormoth şehrinde yakalanıp
işkence ile öldürüldü. Şimdi sakin olun. Önce ölülerimizi gömelim.
Raman ölülerini gömmeleri gerektiğini eskilerden beri anlatılagelen
Kabil ve Habil kardeşlerin, yani atalarının hikayelerinden biliyordu.
-Zira Kabil, kardeşi Habil’i öldürdükten sonra cesedi başında korku,
pişmanlık ve ne yapacağını bilmez bir halde beklerken, bir karganın
ağzındaki cevizi gömmek için toprağı eşelemesinden esinlenmişti.- Bir an
duraksadığında bu olay aklına geldi Raman’ın ve konuşmasına devam etti.
"Bundan böyle daha dikkatli olacağız, ne yapacağımıza ve nereye
gideceğimize hep birlikte karar vereceğiz. Şafakta buradan ayrılıyoruz.
Şimdi kayıplarımız için son görevimizi yerine getirelim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder