17 Ekim 2014 Cuma

ADEMOĞLU (4)

"ADEMOĞLU" (Kesit 4)


…Raman ve arkadaşlarının ticaret için gittikleri yer büyük Mormoth şehriydi. Göçebe köyüne at koşumu üç günlük mesafedeydi. Etrafı safi kayadan yüksek dağlarla çevrili, dümdüz ve geniş bir alanda kurulu olan şehre, sarp kayalıklar kuzey ve güney yönlerinden iki geçit veriyordu yalnızca. Ayrıca şehrin etrafı taştan örülmüş yüksek surlarla çevriliydi. Bu geçitler ve oralara açılan iki bölmeli yüksek sur girişlerinin dışında hiçbir yönden şehre girilemezdi. Kısacası son derece korunaklı bir konumdaydı bu şehir. Eski kral Yüce Mormoth zamanında asırlar önce kurulan ve onun soyu tarafından yönetilen bu şehir tarihte hiçbir devlet veya ordu tarafından fethedilememişti. Şimdi bu şehrin, en cesur askerlerinin, cellatların ve hücre muhafızlarının bile girmeye cesaret edemediği en derin ve karanlık zindanlarından birinde, saçıyla aynı uzunlukta, birazda pislik ve çamura bulanmış beyaz sakalı, gür beyaz kaşları, kırış kırış ama bakınca insana güven veren siması, kömürümsü taşlara yatmaktan kara kara olmuş tombul yanaklarıyla bir ihtiyar sağ yanı üzerine yatmış eski dilde bir şeyler mırıldanıyordu. Yüzü gözü çamur ve pislik içinde olsa bile yumuk göz kapaklarının ardından yeşil renkli gözleri parlıyordu.



Peki ama kim bu ihtiyar ve zindanda ne işi vardı? Bir nedenden ötürü geldiği Mormoth şehrinde kralın emriyle yakalatılan bu gezgin ihtiyar, herkesçe tanınmasa da bazıları tarafından Bilge Gezgin Fantirn olarak biliniyordu. Neredeyse yirmi kuşak görecek kadar yaşı olan Fantirn’in yakalanıp zindana hapsedilme nedeni ise şüphesiz çok uzun yıllar yaşadığı için sahip olduğu ve kimsenin bilmediği sırlardı. Bunlardan krala gerekli olanı ise Raman’ın Habil’e kadar uzanan atalarından miras kalan ve bizim daha önce “Emanet” diye bahsettiğimiz gizemli anahtar. Kral anahtarın varlığından haberdardı lakin nerede ve kimde olduğunu bilmiyordu. İşte bu bilgiyi de zavallı ihtiyar bilge Fantirn’in ağzından dayanılmaz işkencelerle ve çeşitli simya yöntemleriyle söküp almayı başarmış ve onu ölüm zindanlarına hapsetmişti. Bilge Fantirn her ne kadar bu bilgiyi ölümü pahasına da olsa vermeyecekse bile bilinci dışında gerçekleşmişti. Raman’ın göçebe köyüne yapılan saldırının asıl amacı da buydu.

O sıralarda Raman’ın köyünde;
Raman, karısı, bebeği ve yanında gelen iki arkadaşıyla birlikte hala alevleri sönmemiş köyüne döndüğünde diğer adamların kimisini ölülelerinin başında, kimisini, yağmadan kalan eşyalarını toplarken, kimisini perişan vaziyette oturmuş ağlar vaziyette, bir diğer ikisini de kendi aralarında tartışırken buldu. Darmadağın olmuşlardı. Cesetlerin hepsini sırayla bir yere dizmişler ve ne yapacakları konusunda kararsızca Raman’ı beklemişlerdi. Raman tartışan iki adamın yanlarına gitti ve söze karıştı;

"Ne oluyor? Neden tartışıyorsunuz?
Adamlardan biri soru ile cevap verdi.

"Şimdi ne yapacağız Raman? Her şeyimiz elimizden alındı. Eşlerimizi, çocuklarımızı, akrabalarımızı katlettiler. Kim bunlar, bizden ne istediler?
O sırada ölen anne-babasının başında çömelmiş ağlamakta olan başka bir adam hışımla yerinden kalktı ve doğrudan Raman’ın üzerine yürüdü. Yükselen alevlerin ışığından aydınlanan yüzündeki ifade korkutucuydu, fakat parlayan gözyaşlarından ağladığı belli oluyordu. Ramanın yanına kadar geldi ve yüksek sesle;

"Hepsi senin yüzünden. Buraya emaneti aramak için geldiler. İşe yaramaz bir anahtar parçası yüzünden ailelerimiz katledildi, köyümüz yağmalandı, yuvalarımız yıkıldı. 
Bir diğeri ondan cesaret alıp atıldı.

"Benim de ailemden hiç kimse kalmadı. Şimdi ne yapacağız? Nereye gideceğiz?
Raman sükunetini koruyarak, hep bir ağızdan ve sürekli aynı şeyleri bağırıp çağırarak söyleyip duran kalabalığı, ellerini avuç içleri aşağı bakacak şekilde açıp sallayarak susturmaya çalıştı. Elbette bu hareket böyle gergin bir ortamda yeterli olmamıştı. Sonunda dayanamadı ve gür bir sesle bağırdı.

"Yeter! Susun artık. Kayıplarınız için üzgünüm. Benim de iki çocuğum ortada yok, ölülerini bulamadım. Bu haydut sürüsünün bize bunu neden yaptığını bilmiyorum. Eskiden beri bunlardan hep zulüm gördük. Sürüldük, köleleştirildik, işkencelerine maruz kaldık. Babam sırf göçebe bir köylü olduğu için Mormoth şehrinde yakalanıp işkence ile öldürüldü. Şimdi sakin olun. Önce ölülerimizi gömelim.

Raman ölülerini gömmeleri gerektiğini eskilerden beri anlatılagelen Kabil ve Habil kardeşlerin, yani atalarının hikayelerinden biliyordu. -Zira Kabil, kardeşi Habil’i öldürdükten sonra cesedi başında korku, pişmanlık ve ne yapacağını bilmez bir halde beklerken, bir karganın ağzındaki cevizi gömmek için toprağı eşelemesinden esinlenmişti.- Bir an duraksadığında bu olay aklına geldi Raman’ın ve konuşmasına devam etti.

"Bundan böyle daha dikkatli olacağız, ne yapacağımıza ve nereye gideceğimize hep birlikte karar vereceğiz. Şafakta buradan ayrılıyoruz. Şimdi kayıplarımız için son görevimizi yerine getirelim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder