25 Haziran 2014 Çarşamba

Kayıp Ruhlar (7)

…Gözlerini yeniden açtı Lorenzo. Her türten kuş, börtü böcek, yaban hayvanı ve rüzgarın dansıyla birbirine sürten yaprak sesleriyle ve günün ilk ışıklarıyla yeni bir güne uyanmıştı. Artık değişim tamamen gerçekleşmişti ve tek bedende iki farklı kişiydi. Aynı zamanda bunun farkındaydı da. Şimdi yapması gerekenleri sırasıyla, adım adım yoluna koymak ve durumunun muhasebesini yapmak için zamana ve düşünmeye ihtiyacı vardı. Uyandığı oyuktan çıkıp belirli bir yöne doğru yürümeye koyulduğunda bunu yapmaya başlamıştı bile. İlk olarak kabilesinin yaşadığı köye gitmeliydi. Bulunduğu bedenin ilk sahibi genç yerli avcı her ne kadar yön tayini bilmediğinden dolayı ormanda kaybolduysa da Lorenzo’nun bu konuda biraz yeteneği ve bilgisi vardı. Dinlene dinlene, kah yürüyerek, kah koşarak yaklaşık sekiz saat yol aldı. Yürürken yolu üzerinde avcıların bıraktığı izleri görüyordu. Böylelikle doğru yönde gittiğini de anlamış oldu ve aynı izler üzerinde bir müddet daha ilerledi. Akşam neredeyse olmuştu ve ormanın sınırına çok az bir mesafe kalmıştı. Orman zeminindeki sarmaşık, kırık ağaç dalları, çalı çırpı, dikenli bitkiler ve yer yer ıslak, nemli, batak kısımlar yüzünden yavaş ilerledi ve ayakları kan revan, yara bere içinde kaldı. Nihayetinde orman sınırına, hem de avcıların ilk kamp kurdukları yere varmayı başardı. Buradan sonra köyü bulmak kolaydı artık...

5 Haziran 2014 Perşembe

Kayıp Ruhlar (6)

Tarih: 26 Ekim 2010
Yer: Avustralya, New South Wales (Yeni Güney Galler)

15 kişilik avcı grubu, kabile halkının girmeye en çok korktuğu eski ormanın kenarında son molalarını verdi. Maksatları yaban hayvanı bolluğu bulunan ve aynı zamanda görünmez tehlikelerle dolu bu ormanda birkaç gün avlanıp köylerine yiyecek av etiyle dönmekti. Şafakla birlikte üçerli gruplar halinde tüm av silahları ve malzemeleriyle ormanın çeşitli bölgelerine dağılmaktı planları. Her grupta en az biri daha önce bu ormanda avlanan tecrübeli bir avcı ve ormanı hiç bilmeyen gençler vardı. Tecrübeli avcılar hem ormanı daha iyi biliyorlardı hem de avcılık yetenekleri oldukça iyiydi. Gençler ise onların yanında ormanı ve avlanma tekniklerini öğreniyorlardı. Bu düzen içinde, planlandığı şekilde üçerli dört grup aralarında yaklaşık ellişer metre arayla ve farklı istikametlerde ormana girdi. Dördüncü üç kişilik grup ise orada kalıp kampı korumakla görevliydi. Avcı grupların getirdiği etleri kendi yöntemleriyle bozulmayacak şekilde stoklamak da onarın görevleri arasındaydı. Çünkü avlananlar bir av yakaladıklarında, geldikleri yönden geri dönerek ormanın kenarında kurdukları kampa avlarını bırakıp tekrar ormana dönüyorlardı. Bu şekilde iki gün geçirdiler ve bütün kabileye neredeyse iki ay yetebilecek av eti stoklamışlardı.

Avda geçirecekleri son bir gün daha kalmıştı. Lakin sonuncu gün gökyüzü kara bulutlarca istila edilmişti ve şiddetli bir fırtınanın habercisiydiler. Avcılar ilk başta böyle bir günde ava çıkmak istemeseler de aralarında en tecrübeli ve yaşlı olanı onları birkaç saatliğine fazla uzaklaşmadan avlanmaya ikna etmişti. Gruplardan birinde iki tecrübeli, bir de genç ve tecrübesiz bir avcı vardı. Genç olan sürekli gruptan uzaklaşıp kendi başına bir şeyler yapmanın derdindeydi. Maksadı kendini ispat etmekti. Diğer iki tecrübeli avcının kendisini sürekli uyarmasına ve durdurmaya çalışmasına pek kulak asmıyordu. Nitekim genç avcı farkında olmadan diğer ikisinden fazlaca uzaklaştı ve vahşi ormanın içinde yönünü kaybetti. Heyecan ve panik içinde umutsuzca sağa koşuşturdu ve yorgun düştü. Biraz dinlendikten sonra kampın bulunduğunu tahmin ettiği yöne doğru yöneldi ama o yönün yanlış yön olduğunun ve gitgide ormanın derinliklerine doğru koştuğunun farkında bile değildi. Hatta daha hızlı yol alabilmek için üzerindeki ağırlıkları ve silahları da atmıştı. Nasıl olsa son gündü ve onlar için av silahı yapmak basit bir işti ve zaten biraz daha yol alırsa kampa varacağını düşünüyordu. Lakin yanılıyordu. Grubun diğer iki tecrübeli üyesi onu aramaya başlamışlardı bile. Vakit yaklaşık öğleden sonra olmasına rağmen gökyüzünü kaplayan kara bulutlar ve kasvetli ormanın tavanını kaplayan ağaç dallarının ve dalından henüz düşmemiş yayvan yaprakların etkisiyle neredeyse gece gibiydi. Genç avcı uzun süre aynı yöne koşmasına rağmen ormanın sınırını yahut kamp falan göremedi. Kaybolduğunu anladığında iş işten geçmişti. Ormanın yaklaşık on kilometre kadar içerisindeydi. Bu düz yolda az bir mesafe gibi görünse de böyle bir orman için aynı şey söz konusu değil. Artık iyice yorgun düşen avcı kendine sığınak bulup orada dinlenmeyi ve geceyi geçirmeyi düşünmeye başladığı sırada beynine saplanan çok ani ve şiddetli ağrı sebebiyle bu düşüncesini gerçekleştiremedi. Yere yığılıp kaldı, burada iki gün boyunca bilinçsiz bir şekilde koma uykusuna yatacak ve Lorenzo olarak uyanacaktı…

3 Haziran 2014 Salı

Kayıp Ruhlar (5)

Tarih: 5 Eylül 2009
Yer: ABD, Chicago


Catherine şehrin en ışıl ışıl ve işlek caddesini yukarıdan gören kalabalık kafeteryada yorgunluk kahvesini yudumlarken çok huzursuz görünüyordu. Haftada birkaç kez geldiği kafeteryanın garsonları onun sıcakkanlı görünüşüne ve her zamanki gülümser haline alışkın olduklarından ondaki huzursuz durumu çoktan fark etmişlerdi. Az sonra olacakları sezmiş gibiydi ve onu izleyen olaylar zinciri Catherine’in hayatının bundan sonraki bölümünde önemli değişiklikler yaratacaktı. Seyre daldığı ışıklı caddeden başını aniden çevirip kafenin en köşesinde tek kişilik masada oturan genç adama dikti bakışlarını. Bir süre adamı izledi. Sekiz-on saniye aralıklarla sanki krize girmek üzereymişcesine başını titretmesi Catherine’den başkasının dikkatini çekmemişti. Başını başka hiçbir yana çevirmeden yaklaşık beş dakika adamı izledi. Titremeler gitgide daha da artmaya başlamıştı ki, kalkıp yardımcı olmak ya da hiç karışmamak arasında gidip gelen Catherine en sonunda dayanamayıp adamın masasına gitti. –Bayım iyi misiniz? diye sordu cılız ve ürkek bir ses tonuyla. Adam hiç cevap vermeden başını kaldırıp sanki tanıyormuş gibi Catherine’in gözlerinin içine baktı birkaç saniyeliğine ve tekrar önüne eğdi. Ardından en son ve en şiddetli titreme geldi. Catherine korku ve panik içinde ne yapacağını bilmeden donakaldı oracıkta. Adam sara hastaları gibi kasılıyor ve titriyor bir haldeyken Catherine kendine geldi. Etraftakilere, garsonlara yardım edin diye bağırıp dururken bir yandan telefonuyla acil yardım numarasını tuşladı. Karşıdaki soğuk kanlı sese durumu bildirip adres verdi. Ambulansın gelişine kadar geçen 10 dakikalık zaman zarfında adamı sakinleştirmek için uğraşan kalabalık ve yaşanan panik aşağıdaki caddeden bile görülebiliyordu. Sonunda ambulans geldi, sağlık ekipleri adamı sedyeye yatırıp araca taşıdı. Catherine de arkalarından koşturdu, bu geceyi nasıl atlatacağını ve yarınki işine nasıl gidebileceğini düşündü. Yine bir ikilemde kaldı fakat ambulansla gitmeyi seçti ve kapıları kapanmadan son anda binebildi. 

Bütün bu kaos ve hengameden yaklaşık 45 dakika sonra saatler 24.00’ü gösteriyordu. Şimdiye kadar Catherine ve kriz geçiren adama odaklandığımızdan, kafedeki diğer insanların neler yaptığını, mesela korkudan olduğu yerde donup kalan yaşlı kadını, çığlıklar atan genç kızı ve onu sakinleştirmeye çalışan erkek arkadaşını, koşuşturup duran garsonları ve en önemlisi çevresinde yaşananlara hiçbir tepki göstermeden soğukkanlı bir şekilde izleyen ve daha sonra tekrar fokuslanacağımız gizemli kişiyi anlatmadım. Geçen kırk beş dakikanın ardından tahmini yarım saat daha sonra adını hiç söylemediğimiz, kriz geçiren genç yani Murat; Önce zorlanarak gözlerini açtı ve birkaç kez kırpıştırdıktan sonra ağır hareketlerle başını sağa çevirdi. Yaklaşık doksan derecelik açının kapsadığı alanda, bulunduğu acil servis odasının kapısını, koridora bakan, jaluzileri yarı açık büyük bir pencere ve hemen yanında bir serum askısı görebildi buğulu bir bakışla. Pencereden gördüğü birkaç kişiden birine diğerlerine baktığından daha uzun baktı. Hafızası onu rahat bırakmadığından kafedeki gibi tanıyan bir bakış değildi bu. Yine de bilinçaltı görevini yapıyordu. Bir hastane odasında olduğunu anlayabilmişti ama oraya neden ve nasıl geldiğini hatırlayamadı. Sonra başını ilk seferkinden daha hızlı bir şekilde sola çevirdi. Yine birkaç hastane demirbaşı ve sağlık cihazından sonra köşede bir sandalyede uyuklayan Catherine’i gördüğünde gözleri faltaşı gibi açıldı. Önce hayal gördüğünü sandı ama gerçekten onun Catherine olduğunu anlaması yarım saniye sürdü. Tam ona seslenecekti ki ilk gördüğü andaki ani şaşkınlık beyninde sanki bir şok dalgası yaratmıştı ve tekrar baygınlık geçirip başı yastığa düştü…