…Gözlerini yeniden açtı Lorenzo. Her türten kuş, börtü
böcek, yaban hayvanı ve rüzgarın dansıyla birbirine sürten yaprak sesleriyle ve
günün ilk ışıklarıyla yeni bir güne uyanmıştı. Artık değişim tamamen
gerçekleşmişti ve tek bedende iki farklı kişiydi. Aynı zamanda bunun
farkındaydı da. Şimdi yapması gerekenleri sırasıyla, adım adım yoluna koymak ve
durumunun muhasebesini yapmak için zamana ve düşünmeye ihtiyacı vardı. Uyandığı
oyuktan çıkıp belirli bir yöne doğru yürümeye koyulduğunda bunu yapmaya
başlamıştı bile. İlk olarak kabilesinin yaşadığı köye gitmeliydi. Bulunduğu
bedenin ilk sahibi genç yerli avcı her ne kadar yön tayini bilmediğinden dolayı
ormanda kaybolduysa da Lorenzo’nun bu konuda biraz yeteneği ve bilgisi vardı.
Dinlene dinlene, kah yürüyerek, kah koşarak yaklaşık sekiz saat yol aldı. Yürürken
yolu üzerinde avcıların bıraktığı izleri görüyordu. Böylelikle doğru yönde
gittiğini de anlamış oldu ve aynı izler üzerinde bir müddet daha ilerledi.
Akşam neredeyse olmuştu ve ormanın sınırına çok az bir mesafe kalmıştı. Orman
zeminindeki sarmaşık, kırık ağaç dalları, çalı çırpı, dikenli bitkiler ve yer
yer ıslak, nemli, batak kısımlar yüzünden yavaş ilerledi ve ayakları kan revan,
yara bere içinde kaldı. Nihayetinde orman sınırına, hem de avcıların ilk kamp
kurdukları yere varmayı başardı. Buradan sonra köyü bulmak kolaydı artık...
25 Haziran 2014 Çarşamba
5 Haziran 2014 Perşembe
Kayıp Ruhlar (6)
Tarih: 26 Ekim 2010
Yer: Avustralya, New South Wales (Yeni Güney Galler)
Yer: Avustralya, New South Wales (Yeni Güney Galler)
15 kişilik avcı grubu, kabile
halkının girmeye en çok korktuğu eski ormanın kenarında son molalarını verdi.
Maksatları yaban hayvanı bolluğu bulunan ve aynı zamanda görünmez tehlikelerle
dolu bu ormanda birkaç gün avlanıp köylerine yiyecek av etiyle dönmekti.
Şafakla birlikte üçerli gruplar halinde tüm av silahları ve malzemeleriyle
ormanın çeşitli bölgelerine dağılmaktı planları. Her grupta en az biri daha
önce bu ormanda avlanan tecrübeli bir avcı ve ormanı hiç bilmeyen gençler vardı.
Tecrübeli avcılar hem ormanı daha iyi biliyorlardı hem de avcılık yetenekleri oldukça
iyiydi. Gençler ise onların yanında ormanı ve avlanma tekniklerini öğreniyorlardı.
Bu düzen içinde, planlandığı şekilde üçerli dört grup aralarında yaklaşık
ellişer metre arayla ve farklı istikametlerde ormana girdi. Dördüncü üç kişilik
grup ise orada kalıp kampı korumakla görevliydi. Avcı grupların getirdiği
etleri kendi yöntemleriyle bozulmayacak şekilde stoklamak da onarın görevleri
arasındaydı. Çünkü avlananlar bir av yakaladıklarında, geldikleri yönden geri
dönerek ormanın kenarında kurdukları kampa avlarını bırakıp tekrar ormana
dönüyorlardı. Bu şekilde iki gün geçirdiler ve bütün kabileye neredeyse iki ay
yetebilecek av eti stoklamışlardı.
Avda geçirecekleri son bir gün daha kalmıştı.
Lakin sonuncu gün gökyüzü kara bulutlarca istila edilmişti ve şiddetli bir fırtınanın
habercisiydiler. Avcılar ilk başta böyle bir günde ava çıkmak istemeseler de
aralarında en tecrübeli ve yaşlı olanı onları birkaç saatliğine fazla
uzaklaşmadan avlanmaya ikna etmişti. Gruplardan birinde iki tecrübeli, bir de genç
ve tecrübesiz bir avcı vardı. Genç olan sürekli gruptan uzaklaşıp kendi başına bir
şeyler yapmanın derdindeydi. Maksadı kendini ispat etmekti. Diğer iki tecrübeli
avcının kendisini sürekli uyarmasına ve durdurmaya çalışmasına pek kulak
asmıyordu. Nitekim genç avcı farkında olmadan diğer ikisinden fazlaca uzaklaştı
ve vahşi ormanın içinde yönünü kaybetti. Heyecan ve panik içinde umutsuzca sağa
koşuşturdu ve yorgun düştü. Biraz dinlendikten sonra kampın bulunduğunu tahmin
ettiği yöne doğru yöneldi ama o yönün yanlış yön olduğunun ve gitgide ormanın
derinliklerine doğru koştuğunun farkında bile değildi. Hatta daha hızlı yol
alabilmek için üzerindeki ağırlıkları ve silahları da atmıştı. Nasıl olsa son
gündü ve onlar için av silahı yapmak basit bir işti ve zaten biraz daha yol
alırsa kampa varacağını düşünüyordu. Lakin yanılıyordu. Grubun diğer iki
tecrübeli üyesi onu aramaya başlamışlardı bile. Vakit yaklaşık öğleden sonra olmasına
rağmen gökyüzünü kaplayan kara bulutlar ve kasvetli ormanın tavanını kaplayan
ağaç dallarının ve dalından henüz düşmemiş yayvan yaprakların etkisiyle neredeyse
gece gibiydi. Genç avcı uzun süre aynı yöne koşmasına rağmen ormanın sınırını yahut kamp falan
göremedi. Kaybolduğunu anladığında iş işten geçmişti. Ormanın yaklaşık on
kilometre kadar içerisindeydi. Bu düz yolda az bir mesafe gibi görünse de böyle
bir orman için aynı şey söz konusu değil. Artık iyice yorgun düşen avcı kendine
sığınak bulup orada dinlenmeyi ve geceyi geçirmeyi düşünmeye başladığı sırada beynine
saplanan çok ani ve şiddetli ağrı sebebiyle bu düşüncesini gerçekleştiremedi.
Yere yığılıp kaldı, burada iki gün boyunca bilinçsiz bir şekilde koma uykusuna
yatacak ve Lorenzo olarak uyanacaktı…
3 Haziran 2014 Salı
Kayıp Ruhlar (5)
Tarih: 5 Eylül 2009
Yer: ABD, Chicago
Catherine şehrin en ışıl ışıl ve işlek caddesini
yukarıdan gören kalabalık kafeteryada yorgunluk kahvesini yudumlarken çok
huzursuz görünüyordu. Haftada birkaç kez geldiği kafeteryanın garsonları onun
sıcakkanlı görünüşüne ve her zamanki gülümser haline alışkın olduklarından ondaki
huzursuz durumu çoktan fark etmişlerdi. Az sonra olacakları sezmiş gibiydi ve
onu izleyen olaylar zinciri Catherine’in hayatının bundan sonraki bölümünde
önemli değişiklikler yaratacaktı. Seyre daldığı ışıklı caddeden başını aniden
çevirip kafenin en köşesinde tek kişilik masada oturan genç adama dikti
bakışlarını. Bir süre adamı izledi. Sekiz-on saniye aralıklarla sanki krize
girmek üzereymişcesine başını titretmesi Catherine’den başkasının dikkatini
çekmemişti. Başını başka hiçbir yana çevirmeden yaklaşık beş dakika adamı
izledi. Titremeler gitgide daha da artmaya başlamıştı ki, kalkıp yardımcı olmak
ya da hiç karışmamak arasında gidip gelen Catherine en sonunda dayanamayıp
adamın masasına gitti. –Bayım iyi misiniz? diye sordu cılız ve ürkek bir ses
tonuyla. Adam hiç cevap vermeden başını kaldırıp sanki tanıyormuş gibi
Catherine’in gözlerinin içine baktı birkaç saniyeliğine ve tekrar önüne eğdi.
Ardından en son ve en şiddetli titreme geldi. Catherine korku ve panik içinde
ne yapacağını bilmeden donakaldı oracıkta. Adam sara hastaları gibi kasılıyor
ve titriyor bir haldeyken Catherine kendine geldi. Etraftakilere, garsonlara
yardım edin diye bağırıp dururken bir yandan telefonuyla acil yardım numarasını
tuşladı. Karşıdaki soğuk kanlı sese durumu bildirip adres verdi. Ambulansın
gelişine kadar geçen 10 dakikalık zaman zarfında adamı sakinleştirmek için
uğraşan kalabalık ve yaşanan panik aşağıdaki caddeden bile görülebiliyordu.
Sonunda ambulans geldi, sağlık ekipleri adamı sedyeye yatırıp araca taşıdı.
Catherine de arkalarından koşturdu, bu geceyi nasıl atlatacağını ve yarınki
işine nasıl gidebileceğini düşündü. Yine bir ikilemde kaldı fakat ambulansla
gitmeyi seçti ve kapıları kapanmadan son anda binebildi.
Bütün bu kaos ve hengameden
yaklaşık 45 dakika sonra saatler 24.00’ü gösteriyordu. Şimdiye kadar Catherine
ve kriz geçiren adama odaklandığımızdan, kafedeki diğer insanların neler
yaptığını, mesela korkudan olduğu yerde donup kalan yaşlı kadını, çığlıklar
atan genç kızı ve onu sakinleştirmeye çalışan erkek arkadaşını, koşuşturup
duran garsonları ve en önemlisi çevresinde yaşananlara hiçbir tepki göstermeden
soğukkanlı bir şekilde izleyen ve daha sonra tekrar fokuslanacağımız gizemli
kişiyi anlatmadım. Geçen kırk beş dakikanın ardından tahmini yarım saat daha sonra
adını hiç söylemediğimiz, kriz geçiren genç yani Murat; Önce zorlanarak
gözlerini açtı ve birkaç kez kırpıştırdıktan sonra ağır hareketlerle başını
sağa çevirdi. Yaklaşık doksan derecelik açının kapsadığı alanda, bulunduğu acil
servis odasının kapısını, koridora bakan, jaluzileri yarı açık büyük bir pencere
ve hemen yanında bir serum askısı görebildi buğulu bir bakışla. Pencereden
gördüğü birkaç kişiden birine diğerlerine baktığından daha uzun baktı. Hafızası
onu rahat bırakmadığından kafedeki gibi tanıyan bir bakış değildi bu. Yine de
bilinçaltı görevini yapıyordu. Bir hastane odasında olduğunu anlayabilmişti ama
oraya neden ve nasıl geldiğini hatırlayamadı. Sonra başını ilk seferkinden daha
hızlı bir şekilde sola çevirdi. Yine birkaç hastane demirbaşı ve sağlık
cihazından sonra köşede bir sandalyede uyuklayan Catherine’i gördüğünde gözleri
faltaşı gibi açıldı. Önce hayal gördüğünü sandı ama gerçekten onun Catherine
olduğunu anlaması yarım saniye sürdü. Tam ona seslenecekti ki ilk gördüğü
andaki ani şaşkınlık beyninde sanki bir şok dalgası yaratmıştı ve tekrar
baygınlık geçirip başı yastığa düştü…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)